EGO İŞÇİLERİ
Sürekli eleştiri aldığım bir konu da çocuklarıma yaptırdığım ev işleri.
Odalarını toplamak, ödevlerini yapmak, banyo yapmak, saatinde uyumak ve uyanmak sofra kurmaya yardım etmek vb. bilumum işleri yaptırıyorum.
Hatta eğer bu konuda geçersiz bir aksaklık varsa kızabiliyorum da …
Kiminiz “ne var ki bunda” derken, kiminiz “ay! ben su bile almasına kıyamam” diyecektir.
Yoruluyor zaten yeterince bir de evde mi yorulsun yavrucak?
Di mi ama?
Şöyle ki;
Evlerinde, aile içinde, belirli görevi olmayan çocuğunuz mutlaka kendine bir uğraş bulacaktır. Çocuklarımızın aile içinde sorumlulukları olmalı.
Örneğin; ekmek almaya çocuk gidiyorsa, çocuk gitmeli, eğer gitmemişse o gün evde ekmek olmamalı ki çocuk, o yokken ailede bir şeylerin aksayacağını , kendisine ihtiyaç olduğunu hissetmeli.
Evimiz bizim yuvamızdır ve kimse evinde kimsenin hizmetlisi değildir.
Herkes herkesin yüküne tasasına ve illa ki mutluluğuna ortaktır. E görevlere de tabii.
Bu konu hakkındaki düşüncem tam olarak budur!
Bu konunun çok vahşi olduğunu düşünen ancak yavrucaklarını farklı şekillerde yoran ailelerden bahsedelim biraz.
Hani iki yaşında İngilizce kelimelerle donatılmaya çalışılan , yabancı dil öğrensin diye yabancı dadıların yabancı terbiyesine terk edilen, çok eğlenceli bir projesini tamamlıyorken kendi bir proje ödeviymişçesine ezberler yaptırılan, yavrucaklardan bahsedelim biraz.
Çocuk daha altı bezliyken başlıyor yarış .
Öyle ki siyah beyaz resimleri birbirinden ayırmalı, mümkünse hemen anne baba demeli …
Üç yaşına gelmeden İngilizce, hatta mümkünse bir dil daha bilmeli .
Okul çağına gelmeden okuma yazma, okul başlayınca öğretmeninden çok bilmeli .
Okul yetmez, okuldan sonra etütlere gitmeli.
Müzik, dans, yoga ve mutlaka basketbol bir de voleybol bilmeli.
Bilmeli, bilmeli, her şeyi bilmeli !
Eve gelince de beş dakika içinde yemeğini yiyip dağ gibi ödevlerini yapmalı .
Sunumlar hazırlamalı, kimseyle görüşecek vakti olmamalı.
Akrabaları sorarsa, şuan kursta , şuan şurada, burada ama hep meşgul olmalı.
Eve gelen giden dayısını bile tanımayacak kadar meşgul,
Bir bardak su isteseniz getiremeyecek kadar isteksiz ve yorgun,
İnsanlarla sohbet edemeyecek kadar yabancı.
Öğrendiği hiçbir yeteneği gösteremeyecek kadar yorgun, çocukluğu yok olmuş küçük yavrucaklardan bahsedelim.
Hani şu evde masa toplarsa içinizin acıyacağı, ancak oradan oraya koştururken canını çıkardığınız küçük ego işçilerinizden.
Sahi amacınız insan yetiştirmek mi egonuzu tatmin etmek mi?
Hiç durup sordunuz mu kendinize?