22 Kasım 2007
Birçoğunuz Prof. Dr. Mümtaz’er Türköne’yi eşi Ak Parti İstanbul Milletvekili Özlem Türköne’nin şovmen Okan Bayülgen ile yaşadığı tartışmadan sonra magazin haberlerinden tanıyor olabilirsiniz. Ama aslında bu, Türköne ile ilgili belki de akla en son gelecek detay. Gazi Üniversitesi’ndeki hocalık görevinden bir ay önce emekli olan Türköne, Türkiye’nin önemli siyaset teorisyonlerinden. Onu diğer akademisyenlerden ayıran bazı yönleri ise bugün burada Türköne’yi okumanızın birkaç nedeni. Şöyle ki; 12 Eylül’de ülkücülükten hapse girmiş, Refah-Yol döneminde Çiller’in bir numaralı danışmanlığını yapmış, bugün Ak Parti ile ilgili çarpıcı detayları ortaya koymuş bir isim… Bunlara Zaman gazetesinde yazdığı yazılarla medyayla iç içeliği ve İslam ve modernleşme ile ilgili 10’a yakın kitabı ekleyin. Onun için nereden bakarsanız bakın, Türköne’nin söyleyecekleri kayda değer. Ve biz de gündemi sorduk, Türköne cevapladı, İşte bir Turktime röportajı daha… Erol Tümayer’in görüntüleriyle…
TURKTİME: Geçmişte Çiller'e danışmanlık yaptınız, bugün ise Ak Parti’nin teorisyeni konumundasınız. Şu anki konumunuz biraz da Türk seçmeninin makas değişkenliğiyle örtüşüyor gibi. Sizce farklı bir anlamı var mı?
MÜMTAZ’ER TÜRKÖNE: Öncelikle şunu belirleyelim; Ak Parti’nin teorisyenliğini yapmıyorum. Eşimin politikada olması üzerinden bu tür yakıştırmalar yapanlar var ama partiyle hiçbir organik bağım yok. Kendi başına düşündüklerini yazan, sağda solda konuşan bir entelektüelim. Geçmişte Tansu hanımla birlikte olduk, evet. Türkiye’de değişen çok şey var. 90’lı yıllarda siyasetin zirvesinde çok ciddi bir parçalanma yaşandı. Siyasetin merkezi her zaman siyaseti dengede tutar, kontrol eder. 90’lı yıllar merkez sağdaki bölünme, DYP ile ANAP arasındaki rekabet ile tükendi. Merkezin bu kadar marjinalleşmesi, siyasi yelpaze üzerindeki kontrolü kaybetmesi seçmeni de umutsuzluğa sürükledi. Ve bu çaresizlik psikolojisi içinde Ak Parti tek başına iktidara geldi. Ak Parti’nin iktidara geliş sebepleri ayrı mesele ama siyasi partiler değiştikçe seçmenin siyasete bakışı yada siyasetten beklentisi de değişiyor. Bu bölünme ve parçalanma içinde insanlar birbirine kızgınlıkla bakarken Ak Parti döneminde istikrar, güven, ortak paydaların artırılması bu dönemde seçmeni merkeze çekti, güvenli bir limana taşıdı ve ikinci dönemde de bu ihtiyacı seçmen nezdinde karşıladığını gösterdi. Bir siyasi partinin oy alması, başarması demek, seçmenin ihtiyaçlarını, taleplerini doğru anlaması demek. Sonuçlarla sebepleri çoğu zaman siyasette birbiri ile karıştırıyoruz. Unutulmamalıdır ki Ak Parti bir sonuçtur.
TURKTİME: Sebeplerle sonuçlar karıştığı bir ortamda hakim siyasi akılla vatandaşın siyasetten beklentisi ne kadar örtüşüyor?
MÜMTAZ’ER TÜRKÖNE: Dışardan bakıp ukalalık yapmak yerine seçmenin aklına ferasetine, basiretine bakarak bir sonuç çıkartmak lazım. Ak Parti’nin 5,5 yıllık iktidarının bir tesadüf olmadığını, toplumun duyarlı oluğu o temas noktalarında çok iyi bir iletişim yakaladığını, ihtiyaçlarına karşılık verdiğini anlamak lazım.
TÜRKEŞ BANA KÖMÜNİST DERDİ!!!
TURKTİME: Ülkü ocaklarında yöneticilik, Çiller’in danışmanlığı, kabul etmeseniz de genel algı itibariyle Ak Parti’nin teorisyeni… Hep sağ siyasete yönetimlerden katılma gibi bir eğiliminiz görülüyor. Bir entelektüel olarak belli bir alana hapsolma sizi rahatsız etmiyor mu?
MÜMTAZ’ER TÜRKÖNE: Entelektüel olmanın şöyle bir zorluğu var; size her türlü şeyi yakıştıracaklar. Bu güne kadar bana faşist, ülkücü, liberal, İslamcı, solcu hatta komünist dediler. Komünist diyen de Türkeş’in kendisi. Bunlara aldırırsanız kendi doğru bildiğinizi, rotanızı kaybedebilirsiniz. Bunlara aldırmadan doğru bildiklerimi söylemeye devam ediyorum. Benim de kırmızı çizgilerim var ama ben bir siyasetçi değil, entelektüelim. Hadiselerin aslını öğrenmeye, sebep sonuç ilişkisi kurup bunlardan çıkarsamalarda bulunmaya çalışıyorum. Bulduklarımı da yazıyorum. Türkiye’nin en büyük gazetesi olan Zaman’da toplumla paylaşıyorum. Ama bu siyasi nitelemelerin hiçbiri bana göre değil. Bunların üzerinde çok fazla durmamak gerekiyor, ben de öyle yapıyorum. Gençlik yıllarımızda asistan arkadaşlarımızla şöyle şakalaşırdık: Allah seni parti teorisyeni yapsın.
TURKTİME: Siz birisinin ahını mı aldınız ki şimdi öyle görülüyorsunuz?
MÜMTAZ’ER TÜRKÖNE: Sanmıyorum. Bunu siz söylüyorsunuz.
“MİLLİYETÇİLİK BİR MİKROPTUR…”
TURKTİME: Kırmızı çizgileriniz neler?
MÜMTAZ’ER TÜRKÖNE: Bu vatan, millet, ait olduğum toplum, yaşadığım tarih… Bunların çok önemli olduğunu düşünüyorum. Türkiye’nin tek parça halinde geleceğe taşınması çok öneli benim için. Bu milleti ve vatanı sevmenin bir ibadet olduğu kanaatindeyim. İnsanı saygıdeğer bir varlık olarak kabul ediyorum. İnsanın özgürlüğü hak ettiği fikrindeyim. Yönetenlerin yönetme hakkının halkın iradesine dayandırmaları gerektiğine inanıyor, kaynağını silahtan, güçten alan yönetime karşı çıkıyorum. Aydın olmak biraz itiraz etmeyi gerektiriyor. Aslında her türlü iktidara da itiraz ediyorum. Mesela bana Ak Parti teorisyeni diyorsunuz ama en son yazdığım yazı Ak Parti’nin anayasa çalışmalarını eleştiriydi. Referandumu eleştirdim. Zaman zaman eğitim politikasını eleştiririm. Eleştirmek güzel, rahat bir şey. Aydın olmanın varlık sebebi de bu.
TURKTİME: Eleştirmek güzel ama zaman içinde eleştirilerinizin yönü değişince insanlar da doğal olarak önünüze geçmişi çıkarıyor. Mesela 12 Eylül döneminin hızlı ülkücülerinden Mümtaz’er Türköne 2006’da yazdığı bir yazıda koca imparatorluğu bitiren mikropların başına milliyetçiliği yerleştiriyor. Bu değişim eleştirinin neresine düşüyor?
MÜMTAZ’ER TÜRKÖNE: Milliyetçilik deyince insanlar kendi üzerlerine alınıyorlar. Oysa söylediğim şey objektif olarak doğru. Osmanlı imparatorluğunu milliyetçilik mikrobu parçalamıştı. Evet, bu bir mikroptur. 1821 Sırp isyanından itibaren milliyete dayanan ayaklanmalar adım adım bizi parçaladı ve parçalayan milliyetçilik ideolojisiydi. Osmanlı aydınları imparatorluğu yaşatabilmek için uzun süre Türk milliyetçiliği yapmaktan çok dikkatle kaçındılar.
TURKTİME: Siz mikroptan mı arındınız? Yoksa milliyetçiliğin mikrop olduğu fikrine yeni mi vardınız?
MÜMTAZ’ER TÜRKÖNE: Ben hala milliyetçiyim. Bu millete bağlıyım, vatanım için her şeyi yaparım, canımı vermem gerekirse veririm. Ama şunu da görmek lazım; Mesela şimdi karşımızda Kürt milliyetçiliği var. Milliyetçilik dendiği zaman herkes neden Türkçülüğü anlıyor?
“80 ÖNCESİNDE ÇATLI İLE ARKADAŞTIM…”
TURKTİME: Tam da susurluk döneminde Çiller’in söylediği ''devlet için kurşun atan da yiyen de şereflidir'' sözü danışmanı olarak sizin üzerinizde kaldı. Çiller’in bu sözü gerçekten de sizin fikriniz miydi?
Bu söz bana değil, Tansu Çiller’e aittir. Çok farklı kanallardan sözler geliyordu ama siyasetin o akışı içinde bana yakıştırıldı.
TURKTİME: Bu söz neden size yakıştırıldı?
MÜMTAZ’ER TÜRKÖNE: Bunun iki sebebi var. Birincisi; 80 öncesinde Abdullah Çatlı ile arkadaştım. Ülkü Ocakları Genel merkezinde Çatlı ile birlikte çalışmıştık. 80 sonrasında çatlı ile bir daha görüşmedim. Ama o söz Çatlı’nın ölümü üzerine Çatlı için söylenmiş bir sözdü. İkincisi de bu söz ülkücü jargona yakın bir söz, dolayısıyla benim de ülkücü bir geçmişe sahip olmam nedeniyle böyle bir yakıştırma yapıldı. Bu söz aslında farklı bir sözdü ama bu sözü illegaliteyi meşrulaştıran bir söz olarak algıladılar.
TURKTİME: Çatlı ile arkadaşlığınız nasıl bitti? Görüşmeyi siz mi kestiniz?
MÜMTAZ’ER TÜRKÖNE: İllegalite ile anılıp aranmaya başladıktan sonra hiç görmedim. Bunu söylediğim zaman pek inanan olmuyor ama gerçekten hiç görmedim.
TURKTİME: Eski bir arkadaşınız hep yasadışı faaliyetlerle anıldı. Çatlı ile ilgili haberleri duyduğunuz zaman ne hissediyordunuz?
MÜMTAZ’ER TÜRKÖNE: Üzülürdüm.
HALKIN ŞAŞMAZ ÖLÇÜSÜ: ORDU BAŞTACI, AMA SİYASETE KARIŞMASIN!
TURKTİME: Üzerinize kalan ''Devlet için kurşun atan da yiyen de şereflidir'' sözü söz sizin de sık sık eleştirdiğiniz bazı askerlerin kendine kuralların dışında güç vehmedip bazı faaliyetlerde bulunmasının meşrulaştırma zemini olarak da kullanılır oldu. Siz de ordunun içinde ordu olduğunu savunmuş ve iki eğilimin savaştığını söylemiştiniz. Bu tespitler hala geçerli mi?
MÜMTAZ’ER TÜRKÖNE: Ortaya çıkartılan çeteler o tezin doğru olduğunu gösterdi. Her yer çete dolu. Bir şekilde ordu bünyesinde görev almış insanlar vatanı çok sevdiklerini ve mutlaka kurtarılması gerektiğini düşünerek birtakım illegal yollara saptılar. Böyle olunca da cuntalaşma isteği gündeme geliyor. Bunun çok daha küçük bir uzantısı çeteler. İktidarı ele geçirmek isteyenler elindeki silahla siyasi alanı etkilemek istiyorlar. Mesela bir general illegal yöntemlere başvurduğunu, bomba patlattığını söylüyor. Şemdinli olayı hala soru işaretleri taşıyor.
TURKTİME: Bu iki eğilimin mücadelesi hala devam ediyor mu? Değişen siyasi yapıyla birlikte hangi yöne evrilme oldu? Yada oldu mu?
MÜMTAZ’ER TÜRKÖNE: Devlette saat gibi birbirini tamamlayan dişliler olmalı. Ama bizde öyle değil. Bizde bir iktidar mücadelesi var. 27 Nisan bildirisinde de görüldü. Dolayısıyla devlet içinde böyle bir çatallaşmanın hala var olduğu çok açık.
TURKTİME: Bu mücadelenin medya ve siyasete yansımaları neler? Kim nerede duruyor? Vatandaş bu yansımayı nasıl algılıyor?
MÜMTAZ’ER TÜRKÖNE: Vatandaş silahlı kuvvetleri kendisinin bir parçası olarak görüyor. Ama siyasete bir şekilde müdahale ettiği zaman bütün tüyleri diken diken oluyor. Silahlı kuvvetler bir şekilde siyaseti yönlendirmeye çalıştığında vatandaş da siyasetçinin yanında oluyor. Ak Parti’nin bu kadar büyümesi, ikinci dönemde de tek başına iktidara gelmesinin arkasında Tayyip Erdoğan’ın mağduriyeti, bu mağduriyetin arkasında 28 Şubat sürecinin olması ve 28 Şubat sürecinin mimarlarının bir general olmasının payı var. Halkın şaşmaz bir ölçüsü var. Ordu gerekli bir şey. Ordu olmazsa bu topraklarda yaşayamayız. Ordunun çok itibarlı olması lazım. Ama siyasete de karışmamsını istiyor.
“ASKERİN YAPTIĞI İLE CHP’NİN YAPTIĞI ARASINDA FARK YOK!”
TURKTİME: Bir yazınızda sorduğunuz retorik bir sorunuzu retorikten çıkartıp size sormak istiyorum: Devlete yönelik tehditlerin "in"ler ve "out"lar şeklinde modası olur mu? Şimdi ne in ne out?
MÜMTAZ’ER TÜRKÖNE: Silahlı kuvvetler meşruiyetini, gücünü tehditlerden alır. Bu yüzden askerler konuşmaya başladığı zaman habire tehlikelerden, tehditlerden bahseder. Bu, askerlik mesleğinin doğal jargonudur. Askerler tehlikeleri önlemek için vardır, kendilerinin güvende olması için de tehlikelerin mevcut olması gerekir. İşte bu güdü siyasete egemen olursa siyaseti sürükleyen paranoyalar, korkular egemen olur. Bazen askerler durumdan vazife çıkartma yoluna giderler. İktidar mücadelesinde kendi paylarına düşeni muhafaza etmek için tehlikeleri abartmaya başlarlar. Cumhuriyet kurulalı 84 yıl oldu. Hala laikliğin tehlike altında olduğunu söylemek cumhuriyetin bütün kazanımlarını küçük görmek anlamına gelir. Kimse padişahlığı, monarşiyi savunmuyor. Türkiye’de 30 yıldır kan dökülüyor ama kimse Kürtlere ölüm diye sokağa dökülmüyor. Ama birilerinin söz söyleyebilmesi için bu tehlikelerin var olması gerekiyor. Onun için de üretiyorlar. Bazen ikna edici tehdit olarak birini, bazen diğerini ileri sürüyorlar. Türkiye’nin iki tane tehlikesi var. Biri irtica diğeri bölücülük. Mesela seçimlere bölücülük tehlikesi ile girdik. Enteresandır; irtica tehlikesi var deniyordu ama durduk yerde bölücülük tehlikesine maruz kaldık. İşte bu, askeri vesayetin ülkenin kendi çıkarlarını koruması açısından ne kadar tehlikeli olduğunu gösteriyor. Paranoyalar üretiyorsunuz ve toplumu da o paranoyalara esir ediyorsunuz.
TURKTİME: Askere haksızlık etmiyor musunuz? Mesela sivil siyasetin aktörlerinden CHP ve türevleri bu paranoyaların üretilmesinde hiç de yabana atılmayacak bir söylem içindeler. Sivil siyaset bunu yaparsa askeri eleştirmek ne kadar doğru?
MÜMTAZ’ER TÜRKÖNE: Evet, CHP’nin söyledikleri de askerlerden farklı değil. CHP de kendi varlığını meşrulaştırmak için tehlikelerin üzerine inşa ediyor söylemini. Bu açıdan askerlerin yaptığı ile CHP’nin yaptığı arasında fark yok. Tabii CHP’nin geleneksel seçmen kitlesi biraz tuzu kuru, modern, çağdaş geçinen kesim. Cumhuriyet mitingleri falan sınıfsal bir rekabetin ürünüydü. CHP’de sosyal olarak üst kattakilerin partisi hüviyetiyle hareket ediyor.
TURKTİME: Şu anki hikayeye bakıp gelecekte piyasaya çıkacak tehlike için bir öngörünüz var mı?
MÜMTAZ’ER TÜRKÖNE: 84 yılda iki tehdit ile idare edildi. Bundan sonra belki ulus devlete yönelik olarak global konular belki tartışılacak. Bölücülük daha çok MHP’nin tabanı olan orta sınıflarda cevap buluyor. İrtica, CHP’nin tabanı olan Çankaya’da, Nişantaşı’nda, Teşvikiye’de. Bu anlamda birbiriyle çelişiyor. İrtica CHP’ye, bölücülük MHP’ye yarıyor. Mesela bölücülük olmasaydı MHP bu kadar oy almayabilirdi. Şimdi belki globalleşme sorunu olarak karşımıza çıkan şeyleri icat ederler. Ekonomik anlamda özelleştirmelere karşı çıkma, finans yada kapitalin dünyayla entegre olması gibi şeyler.
“DTP KAPATILIRSA PKK’NIN TERÖR GEREKÇESİ ARTAR…”
TURKTİME: DTP’lilerin dokunulmazlıklarının kaldırılmaya çalışılması ne tür bir hamle sizce? Hedef gerçekten PKK ile bağlantıyı mı kesmek yoksa belli bir özgürlük savunusu içinde olan ve dolayısıyla böyle bir şey istemeyeceği belli olan Ak Parti’yi sıkıştırmak için yeni bir siyasi cephe açmak mı?
MÜMTAZ’ER TÜRKÖNE: Tek maddede özetlenecek bir durum değil. Çok karmaşık bir süreç. Bazıları biraz popülizme oynayıp kapatma davasını savunuyor. Bazıları devlet içindeki gücü temsil edenler bir tepki koyuyor, devletin hassasiyetini gösteriyor ama sosyolojik olarak Ak Parti’nin ve Başbakan’ın yaptığı doğru. Bu süreci yumuşak, barışçı yöntemlerle götürmek lazım. Bunun için de parti kapatmak çözüm değil.
TURKTİME: Bu iki farklı aklın çakışmasından ortaya nasıl bir sonuç çıkar?
MÜMTAZ’ER TÜRKÖNE: Sağduyunun kazanması lazım. Sağduyunun da barışın egemen olduğu bir Türkiye gerektiriyor. Bunun için de parti kapatmanın olmaması gerekiyor. Çünkü kapatılırsa tekrar kurulur. PKK’nın maniplasyon imkanı, terör gerekçeleri artar. Bakın siyasi olarak mücadele etmemize izin vermediler o zaman silahlı eylem yapıyoruz tezi güç kazanır.
“TÜRKİYE’DE KÜRDİSTAN HAYALİ KURANLAR OLACAKTIR… BIRAKALIM OLSUN!”
TURKTİME: PKK silahlı eylem için tez’e de pek gerek duymuyor. Bu tezinizin geçerliliği var mı?
MÜMTAZ’ER TÜRKÖNE: Kapatmanın etkisiyle silahlı eylemin o kesimdeki meşruiyeti artar. Bakın, 2 milyon insan onlara oy veriyor. Partide bir meşruiyet var. Bahsettiğimz şey 2 milyon insan. Bunlar aileleri ile birlikte 5 milyon eder. PKK dediğiniz şeyin arkasında bu kadar insan var. Bu insanların karşısına çıkıp diyecekler ki “Türkiye Cumhuriyeti demokrasi çerçevesinde bize var olma hakkı tanımadı. Sizin oy verdiğiniz partiyi yok ediyor.” PKK’nın tartışıldığı alanlarda bile haklı hale gelmesini sağlar. Bu yüzden demokratik zeminde var olan her şeye tahammül etmek zorundayız. Kürdistan hayali kuran insanlar Türkiye’de olacaktır. Bunu kabul etmemiz lazım. Bunları marjinalleştirmek, dönüştürmek bize bağlı. En son Abdullah Öcalan’ın savunduğu özerkliği, kültürel otonomiyi savunanlar oldu. Bırakalım olsun. Onu biz kendi içimizde yok ederiz, marjinalleştiririz. Çünkü bir Kürdün Kürdistan hayal etmesi demek İstanbul’dan, İzmir’den vazgeçmesi demek. Bu kadar aptal mı bu insanlar? İstanbul’u görmüş birisi oradan nasıl vazgeçer? Bugün Türkiye’de yaşayan Kürtlerin yarıdan fazlası Ankara’nın batısında yaşıyor.
“KURT SEMBOLÜ TÜRK’Ü TEMSİL EDEMEZ…”
TURKTİME: “Türk kanı ve kangal köpeği” yazınızda kurdun Türkleri temsil edemeyeceğini, olsa olsa kangal köpeği olabileceğini ileri sürdünüz ve bu, milliyetçi cephe tarafından hayli sert tepki gördü. Bu yazı bir ironi miydi yoksa ciddi bir alternatif önerisi mi?
MÜMTAZ’ER TÜRKÖNE: Kangal meselesi bir ironiydi. Ama yazının temel tezi şuydu: Kurt sembolü etrafında kaç kişi toplayabilirsiniz? Kurt sembolü Türklere ait bir sembol değil. Kurdu, Kurtuluş Savaşı döneminde Yakup Kadri Karaosmanoğlu icat etmiş. Osmanlı’da yok, Selçuklularda yok, Akkoyunlular’da, Karakoyunluluar’da yok. Adı üstünde koyun, nasıl olsun. Anadolu’da oğuz boyları, karakeçiler. Hep keçi, hiç kurt yok. Ben bir çarpıklığı göstermek ve iman edilen şeylerin saçma olduğunu gündeme getirmek için yazmıştım.
“ZAMAN’DAN BAŞKA GAZETEDE YAZMAM”
TURKTİME: Neden Zaman’da yazıyorsunuz? Sizin tercihiniz mi?
MÜMTAZ’ER TÜRKÖNE: Zaman Türkiye’nin en iyi gazetesi. Çünkü tarafsız ve objektif haberciliği en iyi yapan gazetelerden birisi. Derleyici, toparlayıcı, son derece kaliteli. Gerektiği zaman da yanlış giden şeylerin üzerine cesaretle gidiyor. Mesela çetelerle ilgili devletin mesafe almasını sağlayan güçlerden birisi. Ben Zaman’da yazmasam başka gazetede yazmam. Yazmış olmak için yazmıyorum. Zaman ile de doğru okuyucuya ulaştığımı düşünüyorum.
TURKTİME: Yazılarınıza herhangi bir müdahale oluyor mu?
MÜMTAZ’ER TÜRKÖNE: Hayır. Bu güne kadar hiç olmadı.
TURKTİME: Zaman’ın tarafsız ve objektifliğinden bahsettiniz, müdahale edilmediğini söylediniz ama son günlerde Zaman’ın en çok okunan yazarlarından Tamer Korkmaz’ın ABD aleyhtarı yazıları sonrasında kriz oluştu ve yazıları önce arka sayfalara atıldı, sonra aşağıya alındı, açık bir tavır gösterildi ve Korkmaz bir aydır yazmıyor. Bu durum sizin bahsettiğiniz özgürlükçü Zaman ile ne kadar örtüşüyor?
MÜMTAZ’ER TÜRKÖNE: ABD emperyalizmi aleyhine ben de çok yazdım. Ama bana hiç kimse karışmadı. Çok da oturaklı yazılardı. Kolay kolay yazdığım yazıları beğenmem ama bunları beğenirim. Korkmaz ile ilgili ne olduğunu bilmiyorum ama başka bir sebep olmalı. Ama ABD konusunun olduğunu sanmıyorum.
“ÇOK YAKINDA MEDYA SAVAŞI ÇIKACAK!”
TURKTİME: Operasyon gündemde ve medyanın operasyon haberlerini verişi ayrı bir tartışma açtı. Medyanın savaşa yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsunuz?
MÜMTAZ’ER TÜRKÖNE: Tahripkar ve tahrikkar… Bazen habercilik adına ipin ucunu kaçırıyorlar. Haber yapmak yetmiyor, haberin konusu olan şeyi yaratıyorlar. Savaş gazeteciliği ayrı bir şey ama ben yakında bir medya savaşı bekliyorum.
TURKTİME: Neden?
MÜMTAZ’ER TÜRKÖNE: Bu savaş Sabah gazetesinin satışı gerçekleştiği zaman olabilir. Çünkü Doğan Grubu, özellikle Hürriyet gazetesi çok kötü gidiyor. Dolayısıyla oradan bir şey patlayabilir. Doğan Grubu’nun yöneticileri son dönemlerde çok başarısız oldular. Seçim öncesinde, seçimlerde maniplasyon yaptılar, hepsinde başarısız oldular. Bu aynı zamanda bir tükeniş anlamına da geliyor. İtibarsız durumdalar. Yeniden itibar arayışı bir medya kavgası çıkartabilir.
“EŞİMLE ARAM KÖTÜ OLUNCA AK PARTİ’YE MUHALEFET EDİYORUM!”
TURKTİME: Yıllardır yazıları ile anılan bir fikir adamıyken son dönemde daha çok eşiniz ile ilgili haberlerle gündemde yer aldınız. Bu durum, magazinleşme, sizi ne kadar rahatsız ediyor?
MÜMTAZ’ER TÜRKÖNE: Rahatsız etmiyor. Aslında bu Ak Parti için de bir dezavantaj. Çünkü eşimle aram kötü olduğu zaman Ak Parti’ye muhalefet ediyorum.
TURKTİME: Ciddi misiniz?
Evet. Bunu da söylüyorum Ak Partililere; “Eşime söyleyin benimle iyi geçinsin yoksa size muhalefet ederim” diye. Özetle beni rahatsız etmiyor. Entelektüelin referansı toplum değildir. Yani bu tür magazinel şeyler değildir. Bunları referans aldığınız zaman zaten bitersiniz. Benim kafamda zaten ölçülerim var.
TURKTİME: Eşinizin Bayülgen ile girdiği tartışmadan sonra sizin döverim açıklamanız ile sizinle ilgili ilginç bir yayın atağı başladı ve bu, bazı yazarlar tarafından size karşı girişilen bir linç olarak yorumlandı? Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Medya neden sizi linç etmek istesin ki? Dertleri ne olabilir?
MÜMTAZ’ER TÜRKÖNE: Bakınız… “Çomar” yazım…
KISA… KISA… KISA…
TURKTİME: Ak Parti?
MÜMTAZ’ER TÜRKÖNE: İktidar partisi.
TURKTİME: Tayyip Erdoğan?
MÜMTAZ’ER TÜRKÖNE: Başbakan.
TURKTİME: CHP?
MÜMTAZ’ER TÜRKÖNE: Devlet partisi.
TURKTİME: Deniz Baykal?
MÜMTAZ’ER TÜRKÖNE: Bitmiş olan deniz.
TURKTİME: MHP?
MÜMTAZ’ER TÜRKÖNE: Devlette pay sahibi olma yolu.
TURKTİME: Devlet Bahçeli?
MÜMTAZ’ER TÜRKÖNE: İsmi ile müsemma bir siyasetçi.
TURKTİME: Milliyetçilik?
MÜMTAZ’ER TÜRKÖNE: Gerçekte her anlama gelen bir kelime.
TURKTİME: BBP?
MÜMTAZ’ER TÜRKÖNE: Eski dostlarımın bulunduğu parti.
TURKTİME: Mehmet Ağar?
MÜMTAZ’ER TÜRKÖNE: Daha çok emniyet genel müdürü olarak anımsıyorum.
TURKTİME: Tansu Çiller?
MÜMTAZ’ER TÜRKÖNE: Türkiye’nin ilk kadın başbakanı.
TURKTİME: ANAVATAN?
MÜMTAZ’ER TÜRKÖNE: Özal’dan sonra bitmiş olan bir parti.
TURKTİME: Turgut ÖZAL?
MÜMTAZ’ER TÜRKÖNE: Türkiye’de yeni dönemler başlatan bir politikacı.
TURKTİME: MESUT YILMAZ?
MÜMTAZ’ER TÜRKÖNE: Bitmiş olan anavatan partisinin genel başkanı.
TURKTİME: ERKAN MUMCU?
MÜMTAZ’ER TÜRKÖNE: Asker postalını parlatarak kendi aksine hayranlık duyan bitmiş bir politikacı.
TURKTİME: DSP?
MÜMTAZ’ER TÜRKÖNE: Ecevit’le birlikte mefta olan parti.
TURKTİME: İŞÇİ PARTİSİ?
MÜMTAZ’ER TÜRKÖNE: Doğu Perinçek.
TURKTİME: DTP?
MÜMTAZ’ER TÜRKÖNE: Kürt ayrılıkçılarının siyasal temsili.
TURKTİME: AHMET TÜRK?
MÜMTAZ’ER TÜRKÖNE: Saygıdeğer, nazik, kibar, medeni bir adam.
TURKTİME: FETHULLAH GÜLEN?
MÜMTAZ’ER TÜRKÖNE: Din alimi. Dini misyoner.
TURKTİME: MİT?
MÜMTAZ’ER TÜRKÖNE: İşe yaramayan bir kurum.
TURKTİME: ORDU?
MÜMTAZ’ER TÜRKÖNE: Türkiye’nin göz bebeği.
TURKTİME: ZAMAN?
MÜMTAZ’ER TÜRKÖNE: Türkiye’nin en itibarlı gazetesi.
TURKTİME: OKAN BAYÜLGEN?
MÜMTAZ’ER TÜRKÖNE: Televizyon sunucusu.
TURKTİME: Bekir Coşkun?
MÜMTAZ’ER TÜRKÖNE: Polemik yazarı.
TURKTİME: Cumhuriyet?
MÜMTAZ’ER TÜRKÖNE: Marjinallik.
TURKTİME: İlhan Selçuk?
MÜMTAZ’ER TÜRKÖNE: Tam bir faşist.
TURKTİME: İkinci Cumhuriyetçi?
MÜMTAZ’ER TÜRKÖNE: Liberal aydınlar.
TURKTİME: YÖK?
MÜMTAZ’ER TÜRKÖNE: Çağdışı, ortaçağa özgü bir derebeylik kurumu.
TURKTİME: Erdoğan Teziç?
MÜMTAZ’ER TÜRKÖNE: Saygıdeğer bir bilim adamı.
TURKTİME: Ahmet Necdet Sezer?
MÜMTAZ’ER TÜRKÖNE: Adını herkesin unuttuğu, şimdi siz söyleyince aklıma gelen eski cumhurbaşkanı.
TURKTİME: Demirel?
MÜMTAZ’ER TÜRKÖNE: Türkiye’nin kayıp 40 yılı.
RÖPORTAJ: ERSİN TOKGÖZ/TURKTİME
Haberin Videosu
Engin 12 Aralık 2009 Cumartesi 09:27
|
HILLOZ 28 Şubat 2009 Cumartesi 21:02
|
Faik Aşçı 6 Nisan 2008 Pazar
|
benderdemez 1 Nisan 2008 Salı
|
Mehmet PARLAR 24 Şubat 2008 Pazar
|
SİNAN DİRLİKOGLU 20 Şubat 2008 Çarşamba
|
Engin I. 29 Ocak 2008 Salı
|
Sinan Yaman 23 Ocak 2008 Çarşamba
|
murat 31 Aralık 2007 Pazartesi
|
mete kıran 29 Aralık 2007 Cumartesi
|