Büyük velilerden Aziz Mahmud Hüdayi talebelerine şöyle öğüt verir: Bu yola giren yalan demez, haram yemez… Bu yol, karıncayı bile incitmekten çekinenlerin yoludur. O, belki İslam’ın takva kısmından bahsediyordu takipçilerine. Özünü işaret ediyordu. Ama zaten o öz, İslam’ın bizatihi kendisiydi.
Hani şimdi yalan diyen, haram yiyen, bırakın karıncayı incitmeyi birbirini kıyma makinesi haline gelen sözde Müslümanlara bakıp “İslam bu mu?” diye soruyor ya herkes…
Değil…
İslam o değil.
Seküler dünyanın her şeyi yaptığı gibi o inancı da kendine uyarlamasından, inananların yalanlarını, talanlarını, şiddet tatminlerini bir şekilde kılıflamasından, özünden uzaklaştırmasından, kendi meşruiyetini sağlamak için dini kullanmasından başka bir şey değil.
Şuradan bakın…
Dünyanın diğer ucu Myanmar büyük bir işkence hane gibi. Şiddet, vahşet ve insanı insanlığından utandıran haller aynı Orta Doğu ülkelerinde olduğu gibi Myanmar’ın rutini olmuş halde.
Diyorlar ya İslam madem barış diniyse şiddet neden hep İslam topluluklarında.
Alın buradan yakın. Kıyımın aktörleri Budistler, kıyılanlar Müslümanlar.
Hani bir din olmanın yanında entelektüel bir çıta da koyan o inancın mensupları bunlar.
Budizm düşünce okulunun ve etiğinin merkezi kavramları olan acıma, sevgi ve şefkat kavramlarının hiçbiri uğramıyor Myanmar’daki Budistlerin yanına.
Ne yapacağız şimdi? Toptan tüm Budistleri lanetleyip çözecek miyiz sorunu?
Yoksa dünyanın diğer bölgelerinde olduğu gibi oraya da giren seküler dünyanın gerçeklerinin (siyaset deyin, ekonomi deyin, emperyal hesaplar deyin, çok ilkel üstün olma mücadelesi deyin ve örnekleri artırın…) inananları yeni bir çehreye kavuşturduğunu mu söyleyeceğiz?
Örnekleri farklılaştırıp sayısız çoğaltmak için elimizde fazlasıyla veri var. Ama malumun ilanı ile uzatmanın anlamı yok.
Ama şunu görelim artık. Toptancı bir yaklaşımla bir inancı ya da inançsızlığı (ki o da imani bir duruştur) mahkûm ederken aslında o kolaycılık ile hiçbir soruya yanıt alamayız.
Yanıt arıyorsanız ama doğru yanıta gerçekten de ihtiyacınız varsa, sapı samanla karıştırmadan ahlaki temelden bakın.
Ve ahlak deyince sakın aklınıza cinsel uzuvlar ve onlarla ilişkili detaylar gelmesin.
Ahlaki duruş öyle bir şey değil çünkü. Ve nasıl bir şey olduğunu da yüzyıl önce dinle hiç ilgisi olmayan büyük filozof Kant şöyle veriyor: “Temel bir yasa olmasını isteyeceğin bir ilkeye göre davran.”
Fazlasıyla din var. Fazlasıyla inanan. Ama bu soruyu soran kişi sayısı yeterince fazla değil. Onun için, sorun; Davranışlarım, temel bir yasa olmaya uygun mu?
Değilse… Susun!