Yeniden Refah Partisi (YRP) Genel Başkanı Fatih Erbakan, partisinin 6. kuruluş yıl dönümü nedeniyle gazetecilerle bir araya geldi.
Erbakan şunları söyledi:
''22 senedir iktidarda olan mevcut iktidar partisinin ilk ismi ‘Adalet’ biliyorsunuz ve adaleti tesis edeceklerine dair iddiayla ortaya çıktılar. Ancak maalesef adalet diyerek yola çıkıp, adaleti kendi siyasi çıkarlarına göre istismar eden adaletsiz bir anlayışı bugün Türkiye’de hakim kıldılar. Nepotizmde zirve yaptılar. Kamudaki atamalarda ısrarla mülakatı kaldırmayarak torpil ve adam kayırmacılığa maalesef devam ediyorlar. Eyliyeti de liyakati de maalesef bir kenara attılar. Bunu çok çeşitli olaylarla açık bir şekilde görüyoruz.
''VATANDAŞIN BORÇLANMASI DEVLETİN BORÇLANMASINDAN DAHA FELAKET''
Kalkınma dediler ama 240’dan fazla devlete ait kuruluşu teslim almalarına rağmen bunlardan 170 tanesini satıp maalesef yok ettiler. 240’tan kala kala elimizde herhalde 70 tanesi kaldı. Bunlardan da çok önemli bir kısmı Varlık Fonu’na alındı ve Varlık Fonu’nda da bunlar üzerinden ipotek göstererek, borç alınarak aslında bu Varlık Fonu da bir ‘Yokluk Fonu’na dönüşmüş oldu. Merkezi yönetimin borcu 130 milyar dolardan 250 milyar dolara geldi. Toplam dış borcu ülkenin, 113 milyar dolardan 500 milyar dolar seviyesine geldi. Dış ticaret açığımız yıllık 15.7 milyar dolardan 106 milyar dolara geldi. Yani daha fazla borca batan ve daha fazla dışa bağımlı olan bir Türkiye haline 22 senenin sonuna gelinmiş oldu. Vatandaşın borcu 6.6 milyar liradan 3 buçuk trilyona fırlamış. 600 katlık neredeyse bir artış vatandaşın kredi kartı ve banka kredisi borçları. Yani vatandaşın borçlanması devletin borçlanmasından daha felaket.
''PKK’NIN, ABDULLAH ÖCALAN’IN MUHATAP ALINMASI UYGUN DEĞİL''
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin DEM Parti ile Öcalan’ın görüştürülmesi ile ilgili sözlerinin ve Erdoğan’ın ''Silahları gömün yolunuzu açarız'' açıklamalarının sorulması üzerine Erbakan, şöyle konuştu:
''Bir defa Abdullah Öcalan’ın serbest bırakılması, Meclis’te konuşması gibi konulara bir defa karşı olduğumuzu defalarca söyledik. Böyle bir adım bir defa şehitlerimizin, gazilerimizin 402 yıldır terörle mücadelemizin hatırasına bir saygısızlık olacaktır. İkincisi böyle bir adım devletimizi, milletimizi ve silahlı kuvvetlerimizi aciz gösterecektir. Diğer bir husus sadece Öcalan’ın çağrısıyla PKK’nın silah bırakacağını da düşünmekte aslında sığ bir yaklaşım. Çünkü PKK’nın yöneticileri zaten bu süreçteki yaptıkları açıklamalarda ‘Silah bırakılmasına Öcalan değil biz karar veririz’ dediler. Hemen o günlerde yapılan TUSAŞ saldırısıyla da hemen silah bırakma niyetinde olmadıklarını da aslında ortaya koydular. Öcalan’ın çağrısıyla diyelim silah bıraksalar bile aslında bizim için asıl tehdit olan PYD ve YPG var. 140 bin kişilik bazı ifadelere göre, 100 bin kişilik bir terör ordusu kurulmuş yanı başımızda. Sadece uzun menzilli füzeleri yok, savaş uçakları yok bir de tankları yok. Onun dışında her türlü silaha ve teçhizata sahip bir terör ordusu.. Bunlar silah bırakmadıktan sonra şu anda kendilerinin bile çok değer vermedikleri önemli görmedikleri PKK çatısı altındakilerin silah bırakmasının yeterli olmayacağını ifade ettik. Ve bu nedenle de Öcalan’ın serbest bırakılması, umut hakkından yararlanması, Mecliste konuşma yapması gibi konulara karşı olduğumuzu ifade ettik. Burada yapılması gereken bölgedeki insanlarımızın Kürtüyle, Arabıyla, Zazasıyla her etnik kökene sahip insanımızın her siyasi ve dini inanca sahip insanımızın temel talepleriyle ilgili bölgenin siyasi partileriyle müzakere edilmesi lazım. Kanaat önderleriyle, aşiret reisleriyle ve o bölge halkıyla bu müzakerenin yapılması lazım. PKK’nın, Abdullah Öcalan’ın muhatap alınması uygun değil. Türkiye’nin bölünmez bütünlüğüne halel getirmeyecek şekilde ne müzakeresi yapılacaksa bunlar yapılıp onların mahrum oldukları haklar varsa bu hakların teslim edilmesi için bir çözüm süreci yürütülebilir'' diye konuştu.
''SAYIN BAHÇELİ’NİN ERDOĞAN’A RAĞMEN BÖYLE BİR ÇIKIŞ YAPACAĞINI DÜŞÜNMÜYORUM''
Yeni çözüm sürecinde MHP’nin daha fazla ön alıyor olmasını değerlendiren Erbakan, ''Mayınların Devlet Bahçeli tarafından patlatılması üzerine Sayın Erdoğan’ın plan kurduğuna ilişkin yorumlar var. Milliyetçilik üzerinden siyaset yapan Sayın Bahçeli’nin bunları söylemesinin daha az tepki çekeceğine ve daha fazla etkili olacağını düşünerek kendisine bunları söyletiyorlar diye görüyorum. Sayın Bahçeli’nin Erdoğan’a rağmen böyle bir çıkış yapacağını düşünmüyorum. Çok daha basit konularda bile çok daha fazla istişare yaptıklarını, birbirlerini zora sokmayacak şekilde hareket ettiklerini biliyoruz. Böyle bir süreci ‘Milliyetçi’ bir aktörle başlattılar. Ve bir birliktelikle, koordinasyon halinde yürüttüklerini düşünüyorum'' ifadelerini kullandı.
''DEM 3 TALEBİMİZ VAR DEDİ. 2'Sİ MÜZAKERE EDİLEBİLİR''
DEM Parti ile geçtiğimiz hafta kayyumlar üzerine bir görüş yaptığı hatırlatılarak, DEM Parti’nin açılım sürecine ilişkin istekleriyle ilgili soruyu da Erbakan şöyle yanıtladı:
“Türkiye’nin İran’ın, Irak’ın ve Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması bizim en önemli kırmızı çizgimiz. Ancak tabii siyonist güçler tam tersine bu 4 ülkenin mutlaka bölünmesi yolunda çalışmalarını yürütüyorlar... Tabii ki Türkiye’nin toprak bütünlüğü de çok önemli. Burada tabi DEM Parti heyeti geldiğinde bize dediler ki; 'Üç tane bizim talebimiz var. Biz özerklik veya federasyon gibi bir şey istemiyoruz. Bizim taleplerimizden bir tanesi anadilde eğitim. Eğitim dilinin Kürtçe olduğu okullar olsun. Diğer ikinci teklifimiz belediyelerin, yerel yönetimlerin yetkileri artırılsın. Bir takım sorunların yerinde daha çabuk çözülebilmesi için. Üçüncüsü de bu Anayasa’daki vatandaşlık tanımıyla ilgili, etnik temelli bir vatandaşlık tanımı olmasın'. Yani bu üç talebimiz var dediler. Tabii bunlardan iki tanesi müzakere edilebilir. Yani Anayasa’daki bizim vatandaşlık tanımımızın değiştirilmesinin çok büyük sorunlara yol açacağını düşünüyoruz. Ancak yerinde yönetimin güçlendirilmesi ile ilgili ne gibi yetkiler istiyorsunuz, hangi sorunları şuanda çözemiyorsunuz da bu yetkiler artığı zaman nasıl çözeceksiniz. Bunlar ile ilgili müzakere yapılabilir. Yani orada YRP’li belediyelerin de yetkisi artacak, oradaki kaymakamların, valilerin de yetkisi artırılabilir. Ama dediğim gibi Türkiye’nin birliğine, beraberliğine bölünmez bütünlüğüne halel getirmeyecek şekilde bu adımların atılması şartıyla. Diğer taraftan tabi bizim resmi dilimiz Türkçedir., tektir. Bunun arkasından bir dil daha konulmasıyla çok büyük kaos oluşur. Çünkü Zazaca var, Arapça var... Türkiye’de çok sayıda diller konuşuluyor. O zaman hepsinin ortaya konuşduğu bir kaosun oluşacağı ortamı oluşur. O nedenle resmi dilimiz Türkçe” dedi.