Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, Türkiye ekonomisinin sağlam temellere oturduğunu ve önümüzdeki yıllarda dünyanın yıldızı olacağını söyleyip duruyor.
Bunlar güzel sözler, iyi temenniler…
İnşallah öyle olur…
Fakat gerçek böyle mi? İşte, bütün mesele burada…
Yıllardır hep tatlı sözlerle uyutulup duruyoruz. Bu nedenle artık siyasilerin sözlerine inanmaz olduk.
Günümüzün Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı böyle pembe tablolar çizerken, Tansu Çiller’in Başbakanlığı döneminde Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı olarak görev yapan Ufuk Söylemez karamsar bir tablo çizerek tüm yetkilileri uyarıp dikkatli olmaya çağırıyor.
Türkiye’de ekonomiyi iyi bilen iktisatçılar arasında yer alan eski Devlet Bakanı Ufuk Söylemez bana ilginç bir mektup gönderdi. 28 Eylül 1994 günü Baltık Denizi’nde batan bir gemiyi anlatıyor.
“Ee, Baltık Denizi’nden bize ne?” diyenler olabilir ama durum hiç de öyle değil…
Ufuk Söylemez, o tarihte batan Estonya Feribotu ile bugünkü Türkiye ekonomisi arasında ilginç bir benzerlik buluyor.
Eski Bakan “Türk insanı, 989 yolcusuyla batan Estonya Feribotu Sendromu yaşıyor.” diyor ve şöyle devam ediyor:
“Modern deniz tarihinin en büyük kazası olarak bilinen 28 Eylül 1994 günü Baltık Denizi’nde batan ‘Estonya Feribotu Faciası’nda, gemide bulunan 989 kişiden sadece 137 kişi kurtulmuştu.
Bu korkunç deniz kazası, feribotun su almaya başlamasından batış anına kadar geçen bir saatlik süre zarfında yolcuların yaklaşık yüzde 85’inin can yeleği dahi giymeden feribotla birlikte batarak boğulmalarıyla ilgili olarak psikoloji kitaplarına girmiş bir davranış biçimini de tartışmaya açmıştır.
Estonya’dan Stockholm limanına giden feribotun kıyıya yakın ve derinliğin az olduğu bir noktada akıntı nedeniyle kayaya çarpması ve su almaya başlamasıyla birlikte kaptan ve gemi yönetimi yatıştırıcı anonslar yapmaya başlarlar. Saat 00.50’dir.
Yolculara sakin olmaları, bu devasa feribotun asla batmayacağını söylenir!
İnsanlar, feribot yan yattığı halde kamaralarına gidip can yeleği bile giymezler!
Saat 01.50’de tamamıyla yan yatarak sulara gömülen feribotta, çoğunun iyi düzeyde yüzme bildiği sonradan yapılan araştırmalarla ortaya çıkan yolcuların yüzde 85’i (852 kişi) boğularak ölür!
Bu feci batışı sadece izleyen, can yeleği giymek yerine kaptanın anonslarıyla rahatlayarak kamaralarında âdeta ölümü bekleyen bu insanların davranışları modern psikoloji kitaplarında inceleme konusu olmuş ve “Estonya FeribotuSendromu” olarak adlandırılmıştır.
“Teşbihte hata olmaz” derler. Estonya Feribotu’ndaki insanların psikolojisini ülke olarak bugünkü halimize benzetebiliriz.
‘Yüzde 11 büyüyoruz’ diyen “Dünya bizi kıskanıyor” diye konuşan, ekonomiyi ve ülkeyi kaptan köşkünden idare ettiğini zannedenlere inananların bir nevi ‘Estonya Feribotu Sendromu’ psikolojini yansıttıklarını düşünmek mübalâğa mı olur acaba?”