Sadece 2 kat asansörle çıkarken eşlik ettiği
Binali Yıldırım’la gazetesine adeta röportaj uzunluğunda demeç yazmasını mı anlatalım...
Manken
Naomi Campbell’in kankası (!) olduğunu anlatmasını mı?...
Ahmet
Necdet Sezer’e “
Abi” diye başlayan, akıl verme ile biten sohbetlerini mi?
Çiller’e “
Pilotum ben aynı zamanda. Cumhurbaşkanlığı Köşkünün üzerinden de uçtum” dediğinde...
Çiller’in “
İyi de köşkün üstünde uçuş yasağı var!” deyince, arka koltuğa kaçışını mı?
Denizaltının kapağını açınca, kendisini gören bir vatandaşın “
Aaaaa... Muharrem Sarıkaya!” dediğini....
Ama yeryüzünde
hiçbir denizaltında böyle bir sistemin olmadığını biliyor muydunuz?
Ankara’lı her hangi bir gazeteciye, hatta iş adamına sorun lütfen...
Sarıkaya, gurubu kendisinin yönettiğini iddia eder.
Oysa bu buz gibi bir yalan!
Neyse...
2 cilt Sarıkaya hikayelerinin hepsi bu kadar komik değil!
Özellikle kendi gurubunun televizyonlarına çıkan gazetecileri, yayında ve sonrasında provoke ettiğini biliyor muydunuz?
2 örnekle yetinelim...
Mesela gazeteci
Metehan Demir Habertürk ekranına çıktığında, reklam arasında program moderatörünü arayarak “
Yalan söylüyorrrr!” diye avazı çıktığı kadar bağırdığını....
Gazeteci
Talat Atilla Habertürk ekranına çıktığında, yine moderatöre mesaj atarak “
İktidarın bir yetkilisine sorduk, onu yalanladı, der misin!” diyerek kendi yayın kuruluşunu bile provoke ettiğini biliyor muydunuz?
Ve daha onlarcası...
Yazılması hoş olmayan anekdotlarla
Muharrem Sarıkaya tam bir
Recep İvedik hikayesidir...
En son marifeti, sık sık yaptığı gibi 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün basın müşavirliğini de yüzüne gözüne bulaştırdı!
Çoğu zaman olduğu gibi kapı arkalarında mesleki kıskançlıkla çekiştirdiği Milliyet yazarının Gül ile ilgili yazısına Habertürk internet sitesindeki köşesinde, “
Hayalet bir karakteri konuşturarak!” yalanlamaya çalıştı.
Sen, Gül’ün adına avukatlık yapma ihtiyacını yıllardır neden bir görev kabul ediyorsun Sayın İvedik desek...
Lal olur kalırsın!
Madem bir basın müşavirliği yapıyorsun, kurumuna zarar vermeden yap!
Yazının en önemli öznelerinden birisi, Gül’ün Kayseri teşkilatını ziyarete gittiğinde kapılar kapandığı için üye olamadığını iddia etmesi değil mi?
Neden o konuyu tek satır yaz(a)madın!
Sayın Muharrem Sarıkaya...
Pardon Sayın İvedik...
Yazdığın zaman, yüreğin yetiyorsa eleştirdiğin gazetecinin ismini vereceksin!
Yoksa, nal gibi takacağın, muska gibi boynunda taşıyacağın yazılara muhatap olursun!
Teşbih de hata olmaz.
Hani derler ya onun değilse, sahibinin hatırı var!
Tam da bu yüzden şimdilik bu kadar...