TURKTIME/ANALİZ
En başta Sezar’ın hakkını Sezar’a verelim. ODA TV kendine özgü tarzı, ilginç analitik haberleriyle farklı bir internet sitesi. Ve ciddi bir analitik zekalarının olduğuna kuşku yok. Ama aynı zamanda bir ‘taraf’, bir görüşün sözcüsü konumunda. Bunu kendileri de saklamıyor.
İşte belki gücü taraf olması ama aynı zamanda güçsüzlüğü de. Çünkü taraf olma durumu çoğu zaman gerçekleri eğip bükmek, duruma göre görmemek ya da yanlış görüp yanlış göstermek hastalığı olarak nükseder.
İşte ODA TV de bugün yer verdiği Fatih Altaylı Kenan Tekdağ analizi ile uzun zamandır biriktirdiği “analitik zeka”sına ihanet etti. Altaylı ile Tekdağ’ın yıldızının hiç barışmadığı, hemfikir oldukları hemen hiçbir konu olmadığı tespiti ile başlanan analizde bakın bu durum nasıl somut bir örnekle desteklenemeye çalışılıyor: Birinin eşi modern, yazar; diğerinin türbanlı, ev kadını...)
Biz Kenan Tekdağ’ın eşinin türbanlı olup olmadığını bilmiyoruz. Olabilir de, olmayabilir de. Ne önemi var ki? İnsanların özel hayatlarının irdelendiğinden şikayetçi bir haber sitesinin, diğer insanların, özellikle Türk toplumunda mahrem olarak kabul edilen eş kavramından yüklenmelerinin izahı olabilir mi?
Tekdağ’ın eşinin türbanlı ya da türbansız olmasının yayın politikası ile nasıl bir illiyet ya da başarısızlık bağlantısı olabilir ki? Tekdağ’ın eşi Habertürk Grubu’nun bir çalışanı mı? Ya da Tekdağ’ı ya da Altaylı’yı eşlerinin dünya görüşüne göre pozisyon alan edilgen bir pozisyonda görmek, göstermeye çalışmak, kendi kişisel duruşlarını ıskalamak demek değil midir en basit anlamda?
Bu çok bilinen bir öykü aslında. Eşine bak, kişi hakkında karar ver. Mesela Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz atanma döneminde eşinin başörtülü olması nedeniyle yine o kefeye konmuş, o bildik “AKP sırf eşi başörtülü diye Yılmaz’ı seçti” eleştirileri manşetleri ve köşeleri süslemiş ama sonraki dönemde gerek performansı gerekse hükümete kafa tutması ile eleştiriler alkışlara dönüşmüştü.
Kenan Tekdağ’ın başarı öyküsünü karartmak için eşinin başörtüsünü ön plana çıkarmak, 20 yıl geride kalan bir gazetecilik türü esasında. Yoksa somut fotoğraf başka söze yer bırakmadı mı müflis tüccarlar gibi dönüp dönüp bu tarz yeniden mi hortluyor?
Başarıyı görmezden gelerek, şekille muhatabı tasvir etmek gazetecilikten ziyade ideolojik bir duruştur. Ve belki demagogları ideolojiyi güçlendirmek için ona sığınır ama ideoloji her zaman doğru söylemez.
Ve “Altaylı’nın en büyük derdi Kenan Tekdağ” tespiti ile ilgili de birkaç not…
Farklılıklarının ortak noktalarından fazla olduğu doğru ama Kenan Tekdağ ile Altaylı TMSF Ciner’in mallarına el koyarken de birliktelerdi, Habertürk TV’yi alırken de, Gazete Habertürk’ü planlarken de. İkisi de birbirine yabancı değil. Ve ikisi de görüşlerini dünden bu güne değiştirmedi. Tekdağ bir maestro gibi perde arkasından tüm grubu yönetti, Altaylı gazetecilik heyecanı ve birikimiyle sahada aktif bir şekilde çalıştı.
Yani; iki şekil farkıyla bu günü analiz etmeye çalışırken koskoca dünü göz ardı ederseniz, dediğimiz gibi ancak amacınıza hizmet edebilir ama gerçeğe değil. Bilmem anlatabildik mi?
yusuf gül 6 Mayıs 2010 Perşembe 00:13
|
Yalçın Bayır 16 Nisan 2010 Cuma 21:45
|
Yalçın Bayır 16 Nisan 2010 Cuma 21:37
|
EDİTÖR 16 Nisan 2010 Cuma 21:33
|
Hale İsenlikli 16 Nisan 2010 Cuma 21:32
|
EDİTÖR 16 Nisan 2010 Cuma 21:29
|
YİĞİDİM BULUTUM ORDA YAZIYOR 16 Nisan 2010 Cuma 21:25
|
Veli Toprak 16 Nisan 2010 Cuma 21:22
|
EDİTÖR 16 Nisan 2010 Cuma 21:17
|
EDİTÖR 16 Nisan 2010 Cuma 21:12
|