Birinci Dünya Savaşı’nda yaklaşık 18 milyon kişi hayatını kaybetti.
İkinci Dünya Savaşı’nda yaklaşık 65 milyon kişi hayatını kaybetti.
Üstelik bu savaşlar geleneksel savaş yöntemleri (konvansiyonel savaş) yürütülerek gerçekleşen savaşlar olmasına rağmen bu kadar kişi hayatını kaybediyorsa, günümüz askeri ve savaş teknolojilerinin ne kadar geliştiği düşünüldüğünde muhtemel 3. Dünya Savaşı’nda kaç kişi hayatını kaybeder varın siz düşünün!
Neyse Devam edelim.
Hepimiz şu an bir tarihe tanıklık ederken yani Rusya-Ukrayna savaşını gün be gün izlerken, Batı tarafından da NATO’ya yeni başvuruları görüyoruz. Son olarak Finlandiya ve İsveç resmi olarak NATO’ya başvurduklarını deklare ettiler.
Bilmeyenler için veya unutanalar için üzerinden geçmekte fayda var. Kuzey Atlantik Anlaşma Örgütü kısa adıyla NATO, 1949 yılında ABD öncülüğünde dönemin Rusya’sı yani Sovyetlere karşı kurulan bir askeri pakttır. Türkiye de NATO’ya 1952 yılında Güney Kore’ye asker gönderme karşılığı üye olmuştur.
Uluslararası ilişkilerde dostluklar yoktur çıkarlar vardır. Halbuki, birçokları Rusya’nın Ukrayna’ya müdahalesine olumsuz bakıyor ve Rusya’nın savaş suçu işlediğine hükmediyor. Olayın diğer boyutunu düşünmemizi istemiyor Batı emperyalizmi, algı medya aracılığı ile bu şekilde tezgahlanıyor. Batı iyi Rusya kötü. Rusya, her alanda emperyalist Batı ve küresel sermaye tiranları tarafından dışlanırken kamu oyunda da Rusya’ya karşı algı operasyonu yürütülüyor, kimse Rusya’nın güvenliği açısından olayı değerlendirmiyor. Çünkü Batı böyle değerlendirilsin istemiyor.
ABD, NATO eliyle dün Sovyetlerde olduğu gibi bugün de Rusya’yı askeri olarak her anlamda çevirmiş bulunurken, Rusya ise yıllardır buna karşı koymaya çalıştı. Bakınız Gürcistan, Kırım ve şimdi de Ukrayna… Rusya’nın çekincesi NATO’nun sürekli genişleyen sınırları ve Rusya’nın sınırlarında yaptığı askeri tatbikatlar ve askeri sevkiyatlardır. Rusya haliyle stratejik olarak kendisini ve sınırlarını korumak mecburiyetindedir ve haksız da değildir. Sürekli genişleyen bir ABD-NATO sınırı her geçen gün Rusya için bir tehdit oluşturmaktadır.
Uluslararası ilişkilerde politikalar duygu ile yürütülmez bilakis pragmatik ve realist bakış açışıyla yönetilir. Putin ise tam bir kurt politikacı olarak ABD’nin tuzağına düşmemeye çalışıyor, Zelenski ise toy bir siyasetçi olarak daha doğrusu siyasetçi demeyi çok doğru bulmuyorum çünkü kendisi romantik komedileri seven oyuncu ve yönetmendir. Putin öyle mi, tam bir devlet adamı olarak çocukluğundan beri Rus istihbarat servisi KGB’nin en önemli ajanlarındandır.
Şimdi bir beyin fırtınası yapalım… Rusya’nın pozisyonunda kendi ülkemizin olduğumu varsayalım ve aynı durumun Batı tarafından Türkiye üzerinde yapıldığını farz edelim. Tepkimiz ve stratejimiz ne olurdu sizce? Sineye çekmek mi yoksa pro aktif bir dış politika izleyip sert güç (hard power) uygulamak mı olurdu?
Siyaset alanında tabir-i caizse dünkü çocuk olan 44 yaşındaki Zelensksi, 70 yaşındaki Putin’e karşı şansını fazla zorluyor bence. Zelenski, bütün bu oyunları, tezgâhları planlayan baş aktör ABD’nin oyununa gelmiş görünüyor. Putin ise ülkesini Batı’ya karşı savunmaya devam ediyor.
Son olarak şunu da söylemekte fayda görüyorum, Rusya her defasında Finlandiya’yı NATO’ya dahil olmaması noktasında uyarmaktan geri durmuyor, fakat tam tersi karşılık görüyor. Dünya için işler iyiye gitmiyor.
Umarım gördüklerim 3. Dünya Savaşı ayak izleri değildir aksi halde nice canların yok olacağını hayal bile edemiyorum.