Yardım tartışmalarına özne olan Ahbap'ın ruhani lideri Haluk Levent'le eski sayılabilecek bir tanışıklığım var.
Başı beladaydı!
Filmi biraz hızlı ilerlettim sanırım, geriye sarıyorum.
Tahminen 5-6 sene önce yakın bir arkadaşım "Haluk Levent, sadece 4-5 kişilik arkadaş gurubumuza gitarıyla konser verecek. Seni de davet ediyor! " dedi.
İçimden "Güzel şeyler de oluyor hayatta..." diye geçirerek gittim.
İyi ki gitmişim.
'Elfida'dan 'Yollarda bulurum seni' ye, nefis bir gitar konserinden sonra ağır sohbet faslına geçtik.
Ağır sohbetin detaylarına geçmeden, Levent'in beni şaşırtan, ilk bakışta yazmaya değmez gibi görünse de, iç dünyasına ayna tuttuğunu düşündüğüm küçük ayrıntıyı aktarmalıyım.
Çünkü...
Şöhretli bir insanın ne kadar mutevazi olabileceğine örnek olsun diye kayıtlara geçiriyorum.
Konserler, sokaklar dahil görüldüğü her yerde ahalinin resim çekilmek için birbirini ezdiği Haluk Levent "Kendi telefonumla selfi çekilebilir miyiz? Hatıra kalsın..." dedi.
Şaşırmış, mahçup olmuştum.
Ona bu teklifi ben yapmalıydım!
"Çok memnun olurum..." dedim.
(Gördüğünüz fotoğraf, Haluk Levent'in kendi telefonuyla çektiği selfi fotoğrafımız.)
Nerede kalmıştık?
Ağır konularda!
O dönem Haluk Levent "Yağma, tehdit, çek-senet tahsilatı" iddiasıyla yargılanıyordu.
Levent'e "Çok mutevazi ve iyi görünüyorsun ama hakkındaki iddialar da çok ağır. Masum musun gerçekten? " diye sordum.
İçini çekti.
Mevlana'nın...
"Anlaşılmamak seninle ilgili değil, anlamayanla ilgili bir meseledir." bakışı eşliğinde, gitarıyla.
Acılara tutunmak şarkısını söyledi.
Acı çektim günlerce acı çektim susarak şu kısacık konuklukta deprem kargaşasında yaşadım birkaç bin yıl acılara tutunarak...
Ardından da Adana E Tipi Cezaevi ve Metris Cezaevi'nde 9 ay 15 gün hapis yattığını belirterek "Fetö bana kumpas kurdu, masumum..." dedi.
(*Tüm davalarından sonraki yıllarda berat etti...)
Sohbetin ve gitar solosunun gerçekleştiği yer, Ankara'nın ünlü
Holiday İnn otelinin yemek salonuydu.
Otel patronu, oturduğumuz bölümü Haluk Levent sohbeti için kapatmıştı.
O akşam benim de tanıdığım bir ağır ceza reisi de davetliymiş.
Levent'in anlattıklarından çok etkilenmiş, notlar alıyordu.
Haluk Levent'e yargılandığı davayla ilgili detaylı sorular sordu.
Mahkeme başkanı sordu, Levent yanıtladı!
Sordu, yanıtladı derken.
Mübaşir ve hakim tokmağı hariç.
Gitar solosuyla başladığımız ortam hafiften bir mahkeme salonuna dönüşüverdi...
(Ve bir süre sonra Haluk Levent beraat etti! )
* * * *
Çöken havayı dağıtmak için.
Kaş- göz işareti ile ortamı
"Ee..Yeter ama..." moduna getirdikten sonra, gülerek "Şarkı zamanı !" dememle.
Levent yeniden mikrofonsuz salonu "Elfiiidaaaaa... Elfiiidaaaaa"
diye inletti!..
Finale gelirsek...
Haluk Levent'in deprem felaketi için gösterdiği etkileyici performansdan tuhaf bir rahatsızlık hissedildi.
Hızını alamayıp, farkında olmadan devlet kurumlarının önüne geçmesi hariç, Haluk Levent'i alkışlıyorum.
Saldırılar o kadar ölçüsüzleşti ki, "İçeri gireceksin Ahbap! Hazırlığını ona göre yap! " diyeninden.
"İçeri girdiğinde yattığın hapishane önünde gitar çalacağım!.." sözlerine kadar sayısız tehdit ve küfürler havada uçuştu.
Bunları yapanlar ne istiyor?
Bir felaket daha olursa, herkesin elini böğrüne saklayıp, bağdaş kurup oturmasını mı?
Deprem oldu ve yıkıldık.
Yıkıldığımız yerden kalkmamıza omuz vereni, başımızın üstünde taşımamız gerekirken, başını istemek; kime, ne kazandıracak?
El insaf...
(*O geceye ait notlar bitmedi devamını başka bir gün yazmak umuduyla...)
BİR DELİ PETRO BEKLİYORUZ!
Hiç bir iktidar deprem ölümlerini engellemez!
Engelleyemez demedim!
En-gel-le-mez!
Çünkü..
Depremin iki maliyetini hiç bir iktidar karşılamadı, asla da karşılamayacak!
Neden mi bu kadar kesin konuşuyorum.
Yıllardır dostlarıma söylediğimi buraya da yazayım.
Depremi kökünden halletmenin iki yolu var.
Bedel ödenecek yollar bunlar.
1) Siyasi Bedel
2) Ekonomik Bedel.
"Evinden çık, yıkılacak!" dediğin kişiye, oturacak yer göstersen dahi çok kişi özellikle İstanbul'da evini terk etmeyecektir. Bunu zorla yaparsan da ilk seçimde seni indirecektir!
Bu siyasi bedeli hiç bir siyaset gücü göze al(a)maz!
Diyelim ki, güzel ve korunaklı evler yapmaya karar verildi.
Bu sefer de milyonlarca evin ekonomik bedelini hiç bir iktidar göze alamaz.
Hiç mi çaresi yok!
Var!
Ya bir daha seçilmemeyi göze alacak bir iktidar bulacağız.
Ya da bir Deli Petro!
Aslında Dünya'da bilen ismi 'Büyük Petro" ama Osmanlı'nın taktığı lakapdı, Deli Petro...
Moskova’yı sevmediği ve daha Avrupai bir başkent istediği için hiç kimseyi dinlemeden sıfırdan bir şehir planladı.
Sizin bir Deli Petro adayınız var mı?
Benim yok.
Çünkü herkes çok akıllı!..
Dostlar yazımı gece yazıyorum.
Gözümden de uyku akıyor.
Nasipse görüşelim yine.
TALAT ATİLLA'YI TWITTER'DA TAKİP ET!