Turktime

Bugünü anlama kılavuzu! 

Michael Rubin, yazar görünümlü bir CIA elamanı. Rubin'in durduğu noktayı, kendini, arkasındaki ve beraber yürüdüğü kişileri ilk ele verdiği yazılarını hatırlıyor musunuz? Ne çabuk unutuyoruz değil mi? Hatırlayalım... 
ABONE OL
Abone Ol
Bugünü anlama kılavuzu! 
Haberler / Analiz
30 Mayıs 2021 Pazar 13:05
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş

RUBİN VE USLU'NUN KAOS VE SOYLU ORTAKLIĞI NEDEN? 

Michael Rubin, 1999-2000 yıllarında sivil düşünce kuruluşu olan "Washington Institute for Near East Policy"de çalışan yazar görünümlü bir CIA elamanı. 

Üstelik bu bir sır değil. 

Sedat Peker ile başlayan "aslında ne oldu/oluyor?" sorularına açık kaynaklardan bile net yanıtlar bulmak mümkün. 

Rubin'in durduğu noktayı, kendini, arkasındaki ve beraber yürüdüğü kişileri ilk ele verdiği yazılarını hatırlıyor musunuz? 

Ne çabuk unutuyoruz değil mi? 

Hatırlayalım... 

RUBİN 2 İSMİ NEDEN KORUDU? 

Rubin, 15 Temmuz darbesi olmadan, darbeyi meşru gösteren argümanlar üretti ve 'esas aktör'ü gizlemeye çalıştı. 

Rubin'in link verdiğimiz şu yazısını okuyunca, bugünün adı geçen Peker ve Mehmet Ağar isimlerine rastlamamız ne kadar da ilginç değil mi? 

Özetin özeti Rubin, Peker olayını 2016'da, Emre Uslu da kaosun nasıl başlayacağını aylar öncesinden açıklamış! 

Ne müthiş bir tesadüf değil mi? 

Hiç yorum yapmadan CIA elamanı Rubin'in 12 ekim 2016'da  Peker ve Ağar ile ilgili yazdıklarına bakalım.. 

RUBİN: PEKER'E KUMPAS KURULDU, AĞAR ERDOĞAN'LA YAKIN! 

"Burada Sedat Peker'in durumu ilginç. Aşırı milliyetçi olan Peker, Türkiye'nin en güçlü mafyası olarak tanınmakta ve yaygın olarak bildirilmektedir. Ergenekon komplosu sırasında tutuklandı ve birkaç yıl hapis cezasına çarptırıldı, ancak davayı destekleyen delillerin sahte olduğu ortaya çıkmadan önce serbest bırakılan ilk kişiler arasındaydı. 

Ancak Peker'in tartışmalı geçmişi, Erdoğan'ı onunla ilişki kurmaktan ve işbirliği yapmaktan asla alıkoymadı. Gülenciler daha geniş bir ağa sahip olabilir, ancak Peker'in bağlantılarının da aynı derecede güçlü olduğu bildiriliyor. Erdoğan bir zamanlar kirli işlerini yapmak için Gülen'in ağını kullanırken, Peker ve eski Doğru Yol Partisi (DYP) yetkilisi Mehmet Ağar (aynı zamanda damalı bir geçmişe sahip ama Erdoğan'la yakın ilişkiler geliştirmiş) gibi diğerlerinin artık mümkün olabilir. Erdoğan'ı kendi pis işlerini yapmak için kullandıklarına inanıyorlar." 

ÜST DÜZEY SİYASETÇİ: SOYLU YOL VERSEYDİ, YOLDAN ÇEKİL DENMEZDİ!

Neredeyse tüm yetkililere tabiri caizse paldır- küldür girişen Rubin'in; Peker ve Ağar'a gösterdiği özen, güç ve haksızlık yapıldığı vurgusu, bugün geldiğimiz noktanın perde arkasını yanıtlıyor olabilir mi? 

Olabilir. 

Hatta kuvvetle muhtemel diyebiliriz.

Son not, kafanızdaki sis bulutunu dağıtmaya yetebilir.

Peker ve Ağar yollarını tıkayan, halk deyimi ile "kendilerine yol vermeyen" Süleyman Soylu'yu hedef yapmış olabilirler mi? 

Hatta, bu hedeflerinde kritik isimleri de yanlarına çekerek

Çok üst düzey bir yetkilinin kamuoyuna kapalı mahfillerde "Süleyman Soylu, Pekér ve Ağar'a yol verseydi, yoldan çekil demezlerdi!" sözünün fonunda ezberleri bozarak yeniden puzzle parçalarını birleştirmeye ne dersiniz?

EK: Murat Yılmaz’ın bahsettiği, beş yıl önce yazdığı ve bugünlere işaret ettiği yazısı:

TÜRKİYE’NİN SİYASİ ŞİDDETİNDE SONRAKİ AŞAMA?

Türkiye'deki başarısız darbeden bu yana yaklaşık üç ay geçti. 15 Temmuz’da yaşanan olaylar aslında tahmin edilebilir nitelikteydi; ancak bu olaylar modern Türkiye tarihinde bir dönüm noktası oldu. Buna rağmen, darbeyi tek bir olay olarak değerlendirmek yanlış olur. Türkiye, aslında iki darbe yaşadı; ama hem çok daha şiddetli hem de Erdoğan'ın hayatına çok daha fazla pahalıya patlayabilecek üçüncü darbe daha yaklaşıyor.

İlk darbe, 15 Temmuz 2016 akşamında yaşanan acemi ve beceriksizce yürütülen darbe girişimiydi. Erdoğan, gerçek ve kurgusal düşmanlarını bertaraf etmek için kendisine bir neden sunduğu için, başarısızlığa uğrayan bu darbe girişimini ''Allah'ın bir lütfu'' olarak adlandırırken, bu ilk darbenin kaynağı hala belli değildir. Erdoğan, Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ) olarak adlandırdığı eski müttefiki olan ancak düşmanına dönüşen Fetullah Gülen’in takipçilerini işaret etti. Erdoğan'ın, hem Türk medyasında hem de ABD hükümetine sunduğu kanıtlar şüphe ve dolaylı kanıtların yerini aldı. Harvard Üniversitesi'nden bir profesör ve üst düzey bir Türk generalinin damadı olan Dani Rodrik, Gülen'in takipçilerinin neden ve nasıl bu işe karışmış olabileceklerine dair en tutarlı argümanı açıkladı. Her ne kadar Rodrik ikna edici deliller sunsa da, yine de ihtiyatlı olmak lazım; çünkü Rodrik’in göz ardı etmiş olabileceği bilgiler sonuçları değiştirebilir ve -bu durumun kimin menfaatine olabileceğine dair çıkarımlar yapabilmek için - olaylar ifşa oldukça istenmeden varılan sonuçlarla alakalı varsayımların her zaman başarılı olacağını düşündürebilir. Bunu söylemek hoş olmasa da, Erdoğan'ın entelektüel terbiyesi ve Makyavelist politik bilgisi bu noktayı işaret etmektedir.

Bana göre, bazı Gülen takipçilerinin bu kalkışmaya katıldılar ve hatta önceden bu olaydan bilgileri vardı. Hatta bunlara bazı Kemalist subaylar da katıldı. Türk İstihbarat servisinde ve iktidar Adalet ve Kalkınma Partisi içinde bulunan herkesin de ellerinin temiz olmadığına dair de elde yeterince kanıt mevcuttur. Gelişen olaylar için Gülenciler* günah keçisi ilan edildiler. Eninde sonunda darbenin ardında kim olduğu– Türkiye'deki geçmişteki darbelerinin aksine, yeterince açık olmasa da – kesin olan şey, Erdoğan'ın darbe saatler öncesinde öğrenmiş olmasıdır.

İkinci darbe ise Erdoğan'ın kendi kendine yaptığı darbedir. Aslında bu durum, 15 Temmuz'da kalkışılan darbeye nazaran Türkiye'nin dokusuna ve demokrasisine daha fazla zarar verebilecek niteliktedir. Eylül 2016'da yayınlanan yazımda**, Erdoğan’ın entelektüel terbiyesi ve son oyununu inceledim. Bunu söylemek hoş olmasa da, Erdoğan'ın entelektüel terbiyesi ve Makyavelist politik bilgisi bu noktayı işaret etmektedir.

Çok az kişinin açık bir şekilde söylediği, ancak kesinlikle gizliden gizliye fısıldanmaya başlanan şey ise üçüncü bir darbenin ufukta göründüğüdür. 2013'te Erdoğan, Gülen ile olan uzun vadeli müttefikliğine son verdiğinde, Türk lideri hiç de müttefiksiz kalmış değildi. Bu noktada, Sedat Peker'in durumu ilginçtir. Aşırı milliyetçi olan Peker yaygın şekilde Türkiye'nin en güçlü mafyası olarak bilinmektedir. Peker, Ergenekon davası sırasında tutuklanmıştır ve 7 yıl hapis cezasına çarptırılmıştı; ancak, daha sonra dava dosyasında bulunan delillerin sahte olmalarının ortaya çıkmasından önce, ilk serbest bırakılanlar arasındaydı.

Peker'in tartışmalı geçmişi, Erdoğan'ın kendisiyle ilişki kurarak işbirliği yapmasına engel olmadı. Gülenciler’in* geniş bir ağı olmalarına karşın, Peker'in bağlantılarının da güçlü olduğu söylenmektedir. Ayrıca, Erdoğan geçmişte kirli işlerini yaptırmak için Gülen'in ağını nasıl kullandıysa, Peker ve eski Doğru Yol Partisi yetkilisi Mehmet Ağar (geçmişi karanlık olsa da Erdoğan'la yakın ilişkiler geliştirmişti) gibi diğerlerinin, şimdi benzer kirli işleri için Erdoğan’ı kullandıklarına inanıyor olabilirler. Nihayetinde Erdoğan, Gülencileri*, etnik Kürtleri, liberalleri, feministleri ve politik rakiplerini hedef alırken, sadece kendi düşmanlarını değil, aynı zamanda Peker ve Peker’in en yakın müttefiklerini de bertaraf etmektedir.

Tam da bu noktada şu kritik sorunun yakında cevaplanması lazım: Ne Erdoğan ne de Türk mafyası ve Türk derin devleti içindeki bazı daha karanlık figürler rekabeti hoşgörecek tipler değillerse, geriye sadece Erdoğan ve Türk mafyası güç olarak kaldığında ne olacak? Böyle bir hesaplaşmanın ortaya çıkması durumunda, bu hesaplaşma ne kadar şiddetli olur?

Geriye sadece Erdoğan ve Türk mafyası güç olarak kaldığında ne olacak? Böyle bir hesaplaşmanın ortaya çıkması durumunda, hesaplaşma şiddetli mi olur?

Erdoğan'ın şu anki gibi iktidarı kendisinde toplamasının olumsuz tarafı, görevden uzaklaştırıldığında ortaya çıkabilecek bir vakum/boşluktur. Erdoğan, çok derin bir şekilde kutuplaştırılmış bir Türkiye ortaya çıkararak Türkiye’yi düdüklü bir tencereye dönüştürdü. Baskı için artık normal siyasi rekabet çıkış aracı artık işe yarar değil; bunun yerini ölümcül bir siyasi şiddetin alabilir. Derin devletin doğası, 1996 Susurluk skandalında gözler önüne serildiği gibi, politik ve etnik gruplaşmalara kadar uzanmasıdır.

Eğer Erdoğan suikaste uğrarsa – ki girişimler olacaktır- geriye kalan Türk derin devleti, boşluğu doldurmak konusunda geride kalan en muhtemel güç olacaktır. Genel olarak söylemek gerekirse, Peker ve yoldaşları hırslarını ve ideolojilerini bir kenara bırakmaya uygun değiller. Peker devletin dizginlerini hiçbir zaman eline almak istemese de, kendisini Cumhurbaşkanlığı sarayına bir kukla oturtmak için çok sayıda kıdemli Türk politikacıyla yeterli bağlantıları bulunmaktadır. Erdoğan bir sultan olduğuna inanabilir, ancak gerçekte ise, kendisi aslında sadece yürüyen ölü bir adam olabilir.

* Metinde FETÖcüler "Gülenistler" olarak kullanılmış.
** Bahsedilen yazı "Türkiye'nin Reichtag Yangını" başlıklı yazıdır.

YORUM EKLE

Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır

YORUMLAR


   Bu haber henüz yorumlanmamış...

DİĞER HABERLER

Sayfa başına gitSayfa başına git
Turktime uygulamasını indirin, günün gelişmeleri cebinize gelsin.
Google Play
App Store
Facebook Twitter Instagram Youtube
GÜNCEL SİYASET DÜNYA MEDYA MAGAZİN SPOR YAZARLAR RÖPORTAJLAR PORTRELER ANKARA KULİSİ FOTO GALERİ VİDEO GALERİ KÜLTÜR SAĞLIK EKONOMİ TEKNOLOJİ ANALİZ TEKZİP
Masaüstü Görünümü
İletişim
Künye
Copyright © 2024 Turktime